Haber: Ercan Çalışır
2011 yılında başlayan iç savaşla birlikte Türkiye’ye göç eden Suriye halkı, savaşın sona ermesiyle birlikte geri dönüş sürecine girdi. Ülkedeki Türkmen nüfusun sorunlarını ve taleplerini ilk günden bu yana takip eden Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği, Suriye’deki Türkmenlerin yerleşik olduğu tüm bölgelere giderek incelemelerde bulundu.
9 GÜNDE SURİYE’NİN TÜM BÖLELERİNE ULAŞILDI
TDYTB Birlik Başkanı İrfan Tatlıoğlu ile Dış İlişkiler Başkanı İsmail Mansur Özdemir’in başını çektiği heyet, 9 günlük geniş kapsamlı Suriye programında Azez, Halep, Şam, Lazkiye, Hama, Humus, Dera ve İsrail sınırına kadar birçok noktada ülkenin yeniden yapılanmasının anahtarını oluşturdu.
SİYASAL SİSTEMDE TÜRKMEN NÜFUSUNUN ÖNEMİ VURGULANDI
Türkiye’nin bölgesel varlığından rahatsızlık duyan ve SDG’yi destekleyen uluslararası pek çok gücün Türkmen varlığına hayat hakkı tanımak istemediklerini gözlemlediklerini ileten heyet, yeni kurulacak siyasal sistemde Türkmen varlığının Suriye’nin geleceği için çok kritik bir önem taşıdığını iletti.
PYD/PKK İLE ETKİN MÜCADELE TALEP EDİLDİ
PYD varlığının belirsizliğinin koruduğu ve PKK ile kan bağının dikkate alınarak etkili mücadele edilmesi gerektiğinin vurgulandığı metinde, yıkılan alt ve üst yapının yeniden inşasından insani yardımlara, diplomasi faaliyetlerinden Türkçe’nin resmi dil olması çalışmalarına, ırk ve mezhep çeşitliliğinin pozitif katkı sağlayacak bir zemine evirilmesinden Türkiye’deki üniversiteler ile bölge üniversitelerin işbirliği yapmasına kadar birçok önemli konu ele alındı.
YÜZDE 30’LUK TÜRKMEN NÜFUSUNUN ARAŞTIRILMASI İSTENDİ
Suriye’de yüzde 13 buçuk olarak görülen Türkmen nüfusunun azınlık olarak değerlendirilemeyeceğinin altı çizilirken farklı etnik yapılar içinde farklı sebeplerle eriyen Türkmen nüfusunun gerçek oranının %30 olduğu ve söz konusu nüfusun nerede ve nasıl eridiğinin enine boyuna araştırılması gerektiği vurgulandı.
TDYTB Başkanı Tatlıoğlu ve Mansur Suriye’deki izlenimlerini Raporlaştırılarak, sonuç bildirgesi yayınladılar. İşte o sonuç bildirdgesinde ; ‘Yapılması gerekenler’ başlığında yer alan maddeler şunlar:
YAPILMASI GEREKENLER
Suriye’nin imar ve inşa sürecinde Türkiye ve Suriye devletlerinin tensip ve himayelerinde yapılacak projelerle süreç desteklenmelidir. Kamuoyunun kısa vadede merak ve ilgisini karşılayacak nitelikte bir basın açıklaması yapılarak bazı ivedi başlıkların kamuoyu ile paylaşılmasında fayda mülahaza edildiği için, ayrıntılı raporumuzdaki bazı başlıklar kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Şehirlerin alt ve üst yapısı çok zarar gördüğü için yerine getirmek çok uzun zaman alacaktır. Bu konuda Suriye toplumuna kalkınmanın ancak Suriye halkının gayreti ile olacağının anlatılması gerekmektedir. Suriye ve Türkiye’nin ortak bir kampanya ile halkın geriye göç konusundaki algı, bilinç ve farkındalığını artırması gereklidir. Özellikle şehirler savaştan çok zarar görmüştür.
Evleri şehir merkezlerinde bulunan bireylerin, ağır yıkım içinde tutunması zor iken, kırsalda yaşayan bireylerin hayata tutunması daha mümkün gözükmektedir. Az katlı evler bazı bölgelerde küçük müdahalelerle ve bireysel dayanışmalarla devlet gücü gerektirmeden hızla onarılabilir. Bu sebeple kırsalda yaşayan bireylerin cesaretlendirilmesi daha pratik görünmektedir.
Türk ve Türkiye sevgisi, algısı bir imkân olarak kamu diplomasisi faaliyetleri ile beslenmeli ve ihmal edilmemelidir.
Özellikle Türkiye’den Suriye sahasına yönelen insani yardımın planlı, bütüncül bir sosyal kalkınma programına yönelmesinde fayda bulunmaktadır. Bu sebeple kalkınma odaklı bir gelişim programı oluşturularak kaynaklar efektif kullanılmalıdır. Uluslararası kaynaklar da bir program çerçevesinde kullanılmalıdır.
Türkiye’nin Suriye’deki diaspora varlığı olan Türkmenlerin siyasi ve sosyal olarak yeni yönetim döngüsünde vazife almasında büyük faydalar vardır.
Suriye’de insani yardım çalışmaları, etnik ve mezhepsel kimliği aşan bir çerçevede tüm meşru gruplara yönelik yapılırken, soydaş toplulukların desteklenmesi de önemli bir milli misyon olarak asla ihmal edilmemelidir.
İç savaş sürecinde tamamen Türkiye’ye yakın olan ve zaferin kazanılmasında çok büyük bir değer üreten Suriye Türkmenlerinin Suriye’nin geleceğinde etkili bir rol alması mutlaka sağlanmalıdır. Suriye’deki müspet etkilerimizin devamı ve ülkemizin güvenliği açısından bunun hayati önemi vardır.
PYD ile şu an Suriye Milli Ordusu savaşmaktadır. Merkezi yönetimin, siyasi görüşmeleri sürdürdüğü PYD’ye karşı tavrı henüz açıklık kazanmamıştır. Bunun yarattığı belirsizlik ve PYD’nin kendine ait olmayan topraklarda sürdürdüğü saltanat ve gerçekleştirdiği taciz saldırıları bölgedeki Türkmen toplumunda büyük rahatsızlık oluşturmaktadır. Askeri yapısı kurumsallaşmış olan Türkmenlerin direnç kapasiteleri askeri olarak iyi durumdadır. Türkiye tarafından eğitim almış olan Türkmen grupların kapasite ve askeri temsil düzeyleri oldukça yeterlidir. Bu yapının ilga edilerek Suriye askeri yapısı içinde eritilmesi henüz belirsiz durumda olan PKK ile mücadele süreci açısından tehditkardır. Bu sürecin PYD, YPG tehdidi ile paralel olarak uzatılması gereklidir. PKK ile mücadele edecek SMO’nun özel bir statü ile varlığını sürdürmesi sağlanmalıdır.
Yüz yılı aşkın bir dönemde Sünni ve Türk olmanın ağır bedelini ödeyen Suriye Türkmenleri, kurulan milli ordu ile mücadelenin önemli bir parçası olmuş ve direnişin gövdesini oluşturmuştur. Bugün de yeni yönetimin içinde (siyasi, idari ve bürokratik olarak) bulunmalıdır. Türkiye’nin Suriye’de uzun vadeli varlığının garantisi Türkmenlerdir.
Ülkemizde Halep’ten gelen yüksek miktarda bir nüfus bulunmaktadır. Bu nüfus ülkemizin her açıdan yanında olmuştur. Nüfus oranı sebebiyle ülkemizde bulunan ve Türkiye’de ilk ve orta öğretim alan gençler Türkçeyi ana dil olarak öğrenmişlerdir. Bu sebeple özellikle Halep’te Türkçe ikinci dil olacaktır. Türkiye’de eğitim, öğretim görmüş gençlerin Suriye’de Türkçe akademik eğitim alması için alt yapı oluşturulmalıdır. Türk okullarının açılması yanında, devlet okullarında da Türkçe eğitim alt yapısı yeni hükümetten talep edilmelidir. Türkiye’de doğan, ilk ve orta öğretimini Türkiye’de tamamlamış olan gençlerin Türkiye ile akademik bağı kopmamalıdır. Özellikle Türk Kültür merkezleri yaygınlaştırılmalıdır.
Savaşçı Hama ve Humus halkı kuzeyde ve Türkiye’de yaşadığı dönemde tüm renkleri ile Türkiye ve Türkçe ile bütünleşmiştir. Bu ilgi; tarihsel kodlar, kimlik ve yaşanan süreç ile yakından ilgilidir. Her ne kadar Türkmenler, Arap kültür havzasında bulunduğu için Arapça konuşsa da; Hama ile benzer özelikler taşıyan Humus şehir merkezlerinde Türk milli kimliğinin korunmasını sağlayacak kamu diplomasisi çalışmalarının yapılması gereklidir.
Türkmen bölgelerinde katılımcı toplumun bir gereği olan Sivil Toplum Bilinci artırılmalıdır. Bu süreç dayanışma ve ortak yönetişimin ön şartıdır. Esad rejiminden kalan korkulardan hızla uzaklaşılmalı ve örgütlü bir toplumsal kültür oluşturularak Türkmen toplumu demokratik geçiş sürecinin motoru olmalıdır.
Şam; tarihi, siyasi ve dini açıdan Sünni İslam Dünyasının kalbidir. Osmanlı Türk tarihi açısından da Bilad-ı Şam eyaletinin merkezidir. Şam’da Türk varlığı oldukça değerlidir. Türkmen varlığı ve bu yapının kendine has hassas özellikleri temelinde Şam’da güçlü bir Türk ve Türkiye Kültür Merkezi’nin açılması zarurettir.
Bunun yanında Türkiyat, Türkmen ve Osmanlı bölgesel araştırma merkezlerinin kurulması ve bazı üniversitelerimizin enstitü iş birlikleri ile Suriye’den başlayacak bir akademik etkileşimi değerli olacaktır. YÖK bu süreçle alakalı hızlı bir mesai ortaya koymalıdır. Sosyal ve kültürel çalışmalar ancak ilmi ve veri kaynaklı çalışmaların üstüne inşa edildiğinde değer kazanacaktır.
Suriye Türkmenleri %13,5 civarındaki varlığı ile bir azınlık toplumu değildir. Arap ağırlıklı bölgelerde Türkçeyi unuttuğu için Araplaşan, Kürt bölgelerinde (Karakeçililer Örneği) kürtleşen bir topluluktur. Farklı etnik yapılar içinde farklı sebeplerle eriyen Türkmen nüfusunun gerçek oranının %30 civarında olduğu düşünülmektedir. Kaybolan Türklerin izinin bulunması bir ülke politikasına dönüştürülmeli ve bu çalışmaların Suriye’den başlatılması gereklidir.