Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Yangında hiç can kaybı yok(!) mu?

Yazının Giriş Tarihi: 26.08.2024 12:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 30.11.2024 11:14

‘’Konu ne akıl yürütüp yürütemedikleri, ne de konuşup konuşamadıklarıdır, konu acı çekip çekmedikleridir.’’ Jeremy BENTHAM (1748-1832)

6 Ağustos 2024 gecesi, birkaç saattir duyduğum miyavlamanın volümü iyice yükseldi, saat 24.00 gibi yatmaya hazırlandığımız sırada, o geceyi bizimle geçirecek olan, sevgili eşimin çok sevdiğim torunu Karen’e döndüm, ‘’Gel gidip bakalım şu ufaklığa, bir yerlerden çıkamadı herhalde.’’ dedim.

İki, en fazla üç aylık bir yavru kedi bulmayı düşünüyordum, muhtemelen annesinden ayrıldı, yeni yaşama alışmaya çalışıyordu. Ya bir çitin arkasında kalmıştı ya da ağacın üstünde. Elimize süt kasesini aldık (veteriner hekim de olsam yavru kedi kandırmanın en doğal yolunun süt olduğuna ikna olmuşum ben de) aramaya başladık. Bursa’nın en güzel mahallelerinden birinde oturuyoruz, yeşilini, doğasını, esintisini, insanının sıcak ilişkilerini, sokaktaki hayvanının varlığını koruyan Çamlıca’dayız, bir sitedeyiz ama yan tarafımızda villalar var.

Ve gecenin sessizliğinde, bizim ikinci kattaki evimize kadar gelen ve yüksek perdeden bir sesle varlığını anlatmaya çalışan o miyavların sahibini yan villanın bahçesinde bulduk. Yerde duran koyu renkli şeyi gördüğümde ‘’umarım yapraktır’’ diye düşündüm ama ne yazık ki değildi, yaprak kadar küçük, simsiyah, gözleri tam olarak açılmamış bir kedi yavrusuydu, gözlerinin bu hali henüz 10-12 günlük olduğunun belirtisi.

Karnını doyurduk ve aynı yerinde bıraktık, annesi yiyecek bulmaya gitmiş olabilirdi. Karen’i de ikna ettikten sonra – çünkü O’na kalsa hemen alıp eve götürmeliydik- eve döndük ama saatimizi 3’e kurduk ki gece gidip bakabilelim iyi miydi ufaklık.

Karen’i uyutmak çok zor oldu, sürekli yavru kediyi soruyor, yanımda yatarken bir anda uyanıp ‘’kedi iyidir değil mi Melike’’ diye soruyordu, sabahı sabah ettik.

Uyanır uyanmaz yine gittik yanına, karnını doyurduk, yine bıraktık orada, gelirdi belki annesi.

Öğleye kadar bekledik, tam 26 saat olmuştu tekrar yanına gittiğimizde ve onu yine aynı ağacında ağlarken bulduk. Bazılarına göre, burada kullanılması gereken kelime ‘’miyavlarken’’ olabilir tabii ama benim için ağlamak, çünkü o anda tıpkı annesini kaybeden bir çocuk gibiydi o yavru kedi, çok aç ve çok korkmuş….

Aldık elimize, kliniğe getirdik, karnını doyurduk, o kadar küçük yavrular kendileri tuvalet ihtiyacını gideremez, annenin desteği gerekir, biz de ona yardım ettik, kim bilir kaç saattir idrar çıkışı olmuyordu, belli ki ağrısı vardı, tuvaletini yaptı, peluş oyuncak tavşanı da kutuya koyduk, saatlerce uyudu.

Bugün 24 Ağustos, 18 gündür benimle işe gidip geliyor, iki katı kadar büyüdü, artık sesimi tanıyor, daha az uyuyor, daha çok mama yiyor, hatta biberonunu kendi tutabiliyor, evde de dolanıyor artık, benim de eşimin de sesini tanıyor, hatta sanırım biraz ayırt edebiliyor. Uyandığında karnı açsa çılgınlar gibi bağırıyor, biberonun ucunu ağzına alamıyor heyecandan, yakalayınca da öyle bir emiyor ki ağzı, dili, kulakları eş zamanlı hareket ediyor. Deliriyor adeta mamasının kokusunu duyunca.

Ah, neredeyse unutuyordum, son birkaç gündür, kucağıma aldığımda gırlamaya başladı, bilirsiniz kediler değişik bir ses çıkarırlar göğüs kafeslerinden, nedeni tam olarak bilinmemektedir ama genelde keyifli olduklarında duyulur bu gırlama. Bugün de ilk kez kutusunun içinde otururken yalanıp kulaklarını oynattı.

İşte bizim 18 günlük hikayemiz bu.

Şu anda bir aylık oldu, ben de 24 yıllık meslek hayatımda pek çok kez olduğu gibi yine bir canın mucizesine tanıklık ettim.

Dünyaya bir faydası var mıdır yok mudur ilgilenmeden, sadece canlı olduğu için, aslında 1,5 gün annesini bekleyip doğal seleksiyon sürecine de izin vererek yaşama tutunmasına destek verdim ve o boyundan büyük bir güçle yaşama tutundu, tutunmaya devam ediyor.

Tıpkı bir kirpi, tavşan, ceylan, geyik, tilki, kurt, ayı, kaplumbağa yavrusu gibi.

Sadece ‘’o’’ olduğu için.

Biri gelip evini yakmasaydı doğduğu günden beri onu besleyen annesinin elinde büyüyecek, sonra da kendi hayatında aynı döngüyü yaşayacaktı, tıpkı annesi gibi, anne kirpi, anne ceylan, anne tilki, anne kaplumbağa gibi…

O zaman yeniden soralım mı soruyu?

Yangınlarda hiç can kaybı yok mu gerçekten?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.