Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Cahillerin cennetinde insanlık acı çeker

Yazının Giriş Tarihi: 19.09.2024 12:32
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.11.2024 16:34

Siz, hiç cahillerin cehenneminde yaşadınız mı?

Cahilin cehenneminde yaşamak kadar zor bir şey yoktur!

O, ‘olan’ ile ‘olması gereken’i birbirine karıştırdığı için “Barika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğar.” sözünün neye tekabül ettiğini bilmez.

O her şeyi bilir.

Nobrandır, haddini bilmez!

Gaybın anahtarının kendisinde olduğunu sanır.

Öğrendiği şeye kesin olarak inanır; kuşkuya ihtimal bile vermez.

Karşı kıyıları keşfetmeye çıkmaz; var olanı över ve onu kutsar.

Bütün çağrılara kapalıdır. 

Sınırlar içinde yaşar, fakat sınırlarını bilmez.

Her şeye elini uzatır, fakat haddini bilmez.

Onuru, kibir ile karıştırır ve her tarafında kibir damlaları akar.

Kaba ve görgüsüzdür.

Sanat ve estetikten bihaberdir.

Nezaket ve naiflikten haz edemez.

Ümmiliği ile okumayı ve yazmayı birbirine karıştırır.

Okuma- yazma bilmeyeni cahil olarak görür.

Oysa cahil kişi okuma ve yazmayı bilmeyen kişi değildir.

Cahil kişinin idraki kıttır;

-Hayata karşı bakışı önyargılıdır,

-Bir yerlerde üretilen, pişirilen değerleri şartsız benimser,

-Aklın süzgecinden geçmemiş dogmatik düşünceleri kutsal kabul eder,

 -Hanesinde hakikat, güzellik ve iyilik ışıldamaz.

-Olay ve olgulara evrensel bakmaz.

-Birinin izinde giderken kendisinin nesne konumuna indirgendiğini bile anlamaz.

-Sürü içinde- birinin askeri- olmaktan haz duyar,

-Hakikatı sevmez,

-Sureti haktan görünür.

Cahilin sadece softa/dindarı olmaz. Modern görünüp cehaletiyle övünen o kadar seküler cahil var ki, saysan bitmez. Kimi politikacı, kimi köşe yazarı ve kimileri anlı şanlı unvan sahipleridir.

Bağnaz olan softa ile seküler olan softanın çoğu evrensel düşünce ufkundan mahrumdurlar, yerel düşünürler ve kendi mahallesinin olumsuzluklarını görmezlikten gelirler. Ufukları lokaldir, çözümleri kendi mahallelerine ilişkindir. Yürekleri sadece kendi soydaşları için atar.

Ben bu iki sınıf dışında en çok ümmi/arif kişileri beğenir ve severim.

Ümmi/Arif kişi;

-Olay ve olgulara karşı önyargısı olmayan, hakka ve hukuka riayet eden, güzel bir söz söylendiğinde ona teslim olan ve “Zulüm bizdense ben bizden değilim” diyebilen kişidir.

-Fıtratı temizdir ve sonradan ona giydirilmek istenen şeyleri (atalarından kalan kirli gelenek izleri) içselleştirmeyen ve taşımayandır.

-Hakikat karşısında çırılçıplak kalandır.

-Taraf değildir ve tarafsız hiç değildir. Her şeyi yerli yerine koyandır.

 -Nev-i şahsına münhasır bir ferd-i vahittir.

Gerici softa ile çağcıl softa olaylara aynı mantık çerçevesinde bakar. İkisi de analitik düşünceden mahrumdur.  Gerçeğe şahitlik etmezler. Kendi lehlerinde kararın kendisi yanlış bile olsa doğru, kendi aleyhlerinde karar doğru bile olsa yanlış olarak görürler.

Büyük liderler, peygamberler ve bilge kişilerin çoğu kendi yollarını kendileri belirlerler. Örneğin Hz. Muhammed (sav) baktığımızda, o atalarının (cahil ve cahiliyenin) hiçbir kirli izini kabul etmediğini ve cahiliye eseri olarak reddettiğini görüyoruz.

Oysa sen atalarınla övünüp duruyorsun!

Onlara kutsallık hırkasını giydirip göklere çıkartıyorsun!

Geçmişe gidip onlar gibi eski adetlere göre ibadet etmek istiyorsun!

Yetinmiyorsun, dünün güneşiyle ısınmaya çalışıyorsun!

Halbuki o geçmiş değer yargılarının hiçbirisini kutsayıp öykünmüyordu.

 O hanif ve ümmi idi.

Hududunu bilirdi ve haddini aşanları sevmezdi.

Gerçeğe, sadece gerçeğe şahitlik ederdi.

Düşmanları bile onun davranışlarından emindi.

Onu öldürmeye gelenler ondan hayat bulurlardı.

Sen ise her şeyi sahiplenme/ ganimet gözüyle görür ve savaş ilan etmekten çekinmiyorsun.

Yeryüzünü ikiye ayırır, yarısını darülharp ilan ediyorsun.

İnsanın alın teriyle ürettiği şeylere konmayı ganimet olarak biliyorsun.

Halbuki o ”İnsan, ancak emeğinin karşılığıdır.” derdi.

Sen ise hiçbir şey yapmadan; sadece cenneti kendine garanti görüp herkesi küfür üzerine etiketleyip cehenneme gönderiyorsun.

Kendini Tanrı’nın yerine koyuyor ve şirke bulaştığının bile farkında değilsin.

Oysa hep yanıldın!..

İyilik, doğruluk ve güzellik üzerinde bulunmadan cennete gideceğini sanıyorsun ve çıkarlarını “Rab” edinerek kendinden uzaklaştığının bile farkında değilsin.

Cahilin bakışı kendisine yöneliktir. O mevcut mahallenin milli çıkar yağmurlarında yıkanır, verili bilgilere göre iman eder, hakkı ve adaleti ayakta tutmaz ve Allah’a karşı itikadı ritüelden öteye geçmez. Hz. İbrahim’in kıssasını bilir fakat neye tekabül ettiğini bilmez.

Kimin tarafından söylendiğini bilmem, fakat günümüz insanını tanımlayan çok güzel bir söz vardır; “Bu kadar cahillik, ancak eğitim ile mümkündür.” Ki,  bence bu doğru bir tespittir, fakat bu bile onu tanımlamaktan eksik kalır.

Cahil kişi, ona sunulan bilgileri olduğu gibi kabullenir. Sorgulamadan verilenleri tasdik eder; resmiyeti kutsar, herkesin aynı şeyleri düşünmesini ve aynı şeyleri benimsemelerini ister. İnsan denilen varlığı zevksiz bir yığına dönüştürmekten hiç yüksünmez. Kendisine benzemeyeni ötekileştirir ve düşman ilan eder. Hayata bakışı reaksiyonerdir. Kendi egosunun dışında diğer hiçbir varlığa yaşam hakkı tanımaz.

Onun mahallesinin hiçbir kutsalına ilişemezsin. Üye olduğu parti, tabi olduğu lider, girmiş olduğu tarikat, mensup olduğu ideoloji, içinde doğduğu etnik veya dini/ mezhebi grup ve benzeri verili kimliklerinin hiç birisine dokunamazsın. Bunlar yanlış yapsa bile eleştirmez, susar ve bilmemezlikten gelir.

Allah, insanı “insanın kulluğundan kurtarmak” için çeşitli elçiler gönderirken, o ise insanı zincire vurmak için elinden geleni yapar. Zavalı Prometheus, Zeus’un elinde kurtulamadığı gibi insan da onun hile ve desiselerinden bir türlü kurtulamıyor.

Ne kadar hazin değil mi?

Sınanmadan cennete gideceğimizi sanıyoruz!..

Kendi gerçekliğimizi Apis öküzü gibi kutsal ilan edip, kendimizi arınmış/ temizlenmiş (katarsis) zannediyoruz! Hep mitolojik efsaneler üretip duruyoruz. Övündüğümüz, kutsadığımız ve göklere çıkardığımız şeylerin hepsinin bir çağa ait olduğunu unutuyor ve akıl süzgecinden geçirmeden insanları insana kul olmaya çağırıyoruz.

Yanıldığımızı bir türlü kabul etmiyoruz.

Çağımız insanı tüketimin pasif bir aparatına indirgenmiş, ayakları prangalanmış, vicdanı ipotek altına alınmış ve adeta tutsak edilmiştir. İdeolojilerin, sahte tanrıların, simgelerin, sloganların ve kutsalların bolluğundan düşünmeye bile fırsat bulamıyor. O, ona zerk edilen şeyleri düşünme olarak algılıyor. Geleneksel ve seküler hurafelerle yontunmuş bir halde zorla nefes almaya çalışıyor.

İnsan hiçbir zaman bu çağ kadar sloganlara, masallara ve mitlere maruz kalmamıştı.

Ortaçağ, yaşadığımız çağın yanında masum kalır.

İnsanlık hiç bir zaman bu kadar kutsala sahip olmamıştı.

Bütün düşünme ve hissetme melikelerimizi öldüren içinde yaşadığımız çağın bu zehirli kozalarına sarılarak ve onları tekrar örerek kurtuluşa (Sisyphus söylencesi benzeri) ulaşacağımıza inanıyoruz.

Gericisi ve ilericisiyle hep aynı fabrikanın tezgahında yüzdüğümüzün ve kendimize yabancılaştığımızın bile farkında değiliz.

Kendi aramızda kavga ederken gerçeklerden ne kadar uzaklaştığımızı bile fark edemiyoruz.

Binmişiz bir alamete gidiyoruz bir kıyamete!..

Kendi kıyametimizi kendi kerametimizin bir ürünü olduğunu idrak bile edemiyoruz.

Kutsalları bol olan toplumların özgür olamayacağını maalesef unutuyoruz.

Ey okuyucu!

O kadar çok kutsal inşa etmişsin ki, ben saymaktan yoruluyorum, sen ise tapınmaktan bıkmıyorsun! Taptığın lider, doğduğun kavim, tabi olduğun gelenek, devraldığın miras, inandığın inanç ve sırf bir güce sahip olduğun için diğer şeyleri dışlayarak hem insanlığı fakirleştiriyorsun hem de kendi yuvalandığın kozada insanları korkutmaya/ sınamaya çalışıyorsun.

Bir inancı benimsediğinde alternatif binlerce inançtan vazgeçtiğini idrak bile edemiyorsun!

Bir nehrin sularında sürüklenirken bütün bir insanlığı o suya sürüklemekten çekinmiyorsun!

Bir inancın mümini olduğunda diğer inançların kafiri olacağını bile bilmiyorsun!..

Yüzünü güneşe döndürmekle gölgenin ortadan kalkacağını sanıyorsun.

Hakikati gölgelemek, onu görmemek, hakikatin yokluğu anlamına geleceğini idrak bile edemiyorsun.

Sen, sadece sana öğretilen şeylere aşıksın! İnsanlık bahçesinden bihabersin. 

Sana helal kılınan şeyleri başkalarına haram kılmakta pek mahirsin.  Çünkü o kadar gereksiz şeyler sana öğretmişler ki, başkalarının mutluluğunun senin cehennemin olduğuna inandırılmışsın.

Başkalarını sorgulamadan önce kendini sorgulasan bu bence senin için daha iyi olur!

Ey okuyucu!

Ben de kaç defa yazdığımı unuttum. Bu senin trajedindir, fakat tragedyan hiç değildir.

Kendin için istediğin şeyi başkaları için istemediğin müddetçe yeryüzünde kavgaların, savaşların bitmeyeceğini bil. Özne oluşunu unutuyor ve nesneleşiyorsun!

“Kimin seni yönettiğini değil, nasıl yönetildiğine” bir bakabilseydin, hakikatin yeryüzünde nasıl ışıldadığını o zaman görürdün…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.